Denemelerim

Kızıl saçlı bir kadından bahsedeceğimi söylediğimde, bu kadının ben olduğunu sananlar olabilir diye önlemimi -baştan- alayım: Hayır, kendi hikayemi yazmayacağım; başka bir kızıl saçlı kadının, Juju diye çağrılan, muhteşem bir kadının hikayesini yazacağım.(Bir yerlere not almalısın: Ben, papatya severim ve ayrıca dünyadaki tek kızıl saçlı kadın da ben değilim.)Pekâlâ, bu konuyu da açıklığa kavuşturduğuma göre Juju’dan bahsetmeye geçebilirim. Daha önce de söylediğim gibi muhtemelen dünyanın en orijinal ve muhteşem kadınlarından biri olan Juju, Nişantaşı’ndaki evinin penceresinden dünyayı izleyerek ve zamanının çoğunu, hayatını disipline edip, bu arada bir de hem kendini hem de insanlarını çok severek nefes alan bir kadın oldu. Buraya kadar pek bir orijinallik göremediysen, sabırlı olmanı öneririm çünkü asıl meselemize henüz gelmedik. Neyse… Dünyadaki birçok insanın aksine, Juju, yalnız kalmaktan hiç korkmadı. Hatta, her sene belli dönemlerde mutlaka yalnız başına yaşadı ve eşini, ailesinin geri kalanını ve birkaç dostunu sadece uzaktan seyretti. Bu kadar güçlü, sabırlı ve yapıcı olmasının sebebinin, bu “yalnız” zamanlar olduğunu düşünüyorum çünkü rafine hayatının her anının; planlı, ince düşünülmüş ve estetik olmasının en büyük sebebinin, kendini çok iyi tanımasına sebep olan bu “herkesten uzak” tavrına bağlıyorum. Gün içinde ve rüyalarımızda bile hiç susmayan iç sesimizi duymazdan gelen bizlerin aksine; Juju, her zamanki dinginliği ve sessizliği ile mikrofonu, iç sesine teslim etti. İç sesi anlattı, Juju dinledi ve günler ya da haftalar sürecek bir arınma sürecinin baş kahramanı oldu.Juju, öyle muazzam bir disipline sahipti ki O’nun için çok sıradan ve basit bir düzen, sizler için ütopik ve hatta ulaşılmaz olabilir; o kadar ciddi bir disiplinden bahsediyorum işte! Dinginlik, özgür kalma ihtiyacını doyurmuş olmak, disiplin ve rafine yaşamanın sözlükteki karşılığı olan bu hanımefendinin, kokina çiçeğini sevmesine de şaşırmamak gerekir. Tıpkı Juju gibi kırmızı, minik, güçlü, sağlam kökleri olan ve köklerine saygı duyan, yılın en soğuk zamanlarında yeşermekten korkmayan ve kimseye ihtiyaç duymadan ayakta kalmayı başarabilen bir çiçek olan kokina da -bence- sadece Juju’ya ve Juju gibi kadınlara yakışırdı.Şimdi, senin önünde öncelikle Juju’ya ve sonra da O’nun gibi sıradanlığı, öylesine yaşamayı, birilerinin beğenmesine ve onaylamasına ihtiyaç duyduğu için kendinden ödün vermeyi, özgür olmak yerine, birilerinin ya da bir şeylerin kölesi olmayı ve öz disiplinine emek harcamak yerine kolaya kaçmayı reddedip; hayatını, büyük bir azim, inat ve çalışkanlıkla güzelleştiren, özgür, güçlü, kendini seven ve kendine saygı duyan kadınlara, en sevdikleri çiçeklerin kokusunu gönderiyorum.Seni temin ederim ki hayat, bu kadınlarla ve bu kadınları seven, destekleyen ve onlarla birlikte güzel bir dünya yaratmak için emek harcayan erkeklerle güzel.Pekâlâ, gitme vaktim geldi.Şimdilik bu kadar yeter.