Kediler Hata Yapmaz

En son on dakika önce kendimi affettim. Sonra bir kahve yaptım, Beethoven açtım ve bu mektubu yazmaya karar başladım.
Affetmenin ne kadar mucizevi bir şey olduğunu, birkaç sene önce keşfetmiştim. Hissettiğim ilk şey, daha sakin nefes almak oldu. Sonra, omuzlarımdaki yükün hafiflediğini, daha dik durduğumu fark ettim. İşe, kendimi affetmekle başladım: Evet, bir sürü hata yapmıştım ama kabul edelim ki hatalar, insanlar için… Örneğin, bir kedi hata yapmaz. Kediler, sadece kendi hayatına bakar. Kimseyi/kendini üzmez. Bu kabulleniş, işleri daha da kolaylaştırdı çünkü kendi hatalarımdan sonra, sıra, diğerlerinin hatalarını affetmeye gelecekti. Tam bu sırada, ruhumla zihnimin arasında bağır-çağır konuşan biri devreye girdi. Egom… Nefsim… Bencil duygularım… Adını sen koy işte, bunun çok da önemi yok. (O değil de öyle yüksek sesle bağırıyordu ki aklın şaşar. “Hayır! Aptallaşma! Sen, ona ne kadar iyilik yaptıysan; o, sana o kadar kötülükle karşılık verdi. Affetmeyeceksin!”
O bağırdıkça sinirlendim… Sinirlendikçe nabzım arttı. Omuzlarım düştü ve işte yine başa dönmek üzereydim. Hayatımın golünü, kendi egoma attım! Affetme fiiline bir şans verdim. Beni üzen herkesi tek tek düşündüm. (Hayır, üşenmedim.) Yaptıklarını… Sebeplerini… Bahanelerini vs.
Sonra büyük resim daha da netleşti. Tüm bunların tek bir açıklaması olduğunu fark ettim: Hepsi insandı ve egolarına yenik düşmüşlerdi. Yazık… Bir an durumlarına üzüldüm ve hatta -şaka yapmıyorum- hepsinin ivedilikle kendine gelmesi için dua bile ettim.
Bu grubu ise üçe ayırdım:
Hatalılar-1: Tamam, bana haksızlık yaptılar ama onları yine de seviyorum, affediyorum ve hepsi, halen hayatımdalar.
Hatalılar-2: Tamam, haksızlık yaptılar ama bu, onlardan nefret etmemi gerektirmiyor. Affediyorum ama buna rağmen bu gruptan uzak durmaya karar veriyorum.
Hatalılar-3: Tamam, bayağı büyük haksızlık yaptılar ama en azından bana da sağlam bir hayat dersi vermiş oldular. Artık daha dikkatli hareket edeceğime dair kendime söz veriyorum. Bu grubu, hayatımdan -tamamen- çıkarmak en iyisi. Affediyorum… Uğurluyorum… Konuyu kapatıyorum.
Sıra son şeye geldi: Derin… Çok derin bir nefes eşliğinde, neşeli bir “Oh!” çektim. Fazlasıyla keyifli
hissettim, çok ciddiyim. Neden mi?
Düşünsene, hayat denilen bu çılgın yolculuk sırasında beni yavaşlatan her şeyden ve herkesten kurtuldum. Yüklerimi hafiflettim. Enerjimi yeniledim.
Takdir edersin ki benim en büyük sunağım olan canım Türk kahvem hazır. Gidip kutlama yapmalıyım. Ben kahvemi içerken, belki sen de bir mola verirsin ve seni üzen, yoran, yük olan herkesi bir güzel listelersin. Bir saniye! Listenin ilk sırasına kendini yazmayı unutmamalısın. Diğerleri biraz beklesin. Kendine bu iyiliği yap, bence bunu hak ediyorsun.

Şimdilik bu kadar yeter. Gitmem gerekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir