
***
Beynimin, sadece kelimeleri kaydetmesi, benim için hem avantaj hem de aynı zamanda dezavantaj oluyor. Bana söylediğiniz her cümleyi, üzerinden yıllar geçse de net bir şekilde hatırlıyorum ama mesela kokularınızı, ellerinizi ya da kedileri sevip sevmediğinizi unutabiliyorum.
***
Hayatım boyunca çok fazla insan tanıdım ve bu sayede hem neden çoğunlukla yalnız kalmak istediğimi daha iyi anladım (kendimi, bu konuda çok fazla eleştiriyor ve kendime çok kızıyordum) hem de esasında bu insanlar sayesinde ön yargılarımdan neredeyse tamamen kurtulup herkesin farklı olduğunu ve insanların, kendi dünyalarında debelenip durduğunu idrak ettim.
Merak etme, burada oturup sana “Bak, ben aslında masumum. İnsanları anlamaya çalıştım ve onları daha fazla sevmek için kendimi zorladım.” demeyeceğim. İnsanların farklı oluşu, benim, insanlara karşı olan iflah olmaz sevgisizliğimi azaltmadı çünkü insanların, bu farklılıklardan beslenmek yerine, kendinden farklı olan diğer insanları küçük gördüğünü de şu fani gözlerimle gördüm ve muhteşem beynim de değerli analizleri ile bunu destekledi.
Bugün sana, yıllar önce bir hastane odasında muhabbet ettiğim genç bir kızdan duyduğum cümleleri yazmak için uğradım. Bu cümleleri, beyninin bir köşesine kaydetmeni öneririm çünkü bu sözler, eminim seni de oldukça derinden etkileyecek.
Dış görüntüsü diğer genç hanımlardan farklı, saç rengi bir değişik, kıyafetleri de görüntüsünü destekler şekilde oldukça marjinal olan bu genç hanım; birkaç gün içinde gireceği bir ameliyata hazırlanıyordu. Hazırlık dediği de kitap okumak ve günlük yazmakmış, o ayrı mesele…
“Sen hiç beyninin gürültüyle çığlık attığını, dışarı çıkmak için kafatasını zorladığını ve dediklerinin yapılmadığında vücudunun tamamına ağrı ve acı bombaları yolladığını deneyimledin mi? Eğer bilim insanları, bu acıyı, laboratuvar ortamına taşıyabilselerdi… Mesela, şırıngalarını kullanıp beynimden o ağrı ve acı bombalarını çekseler ve minik şişelere doldursalardı… Sonra da insanlara enjekte etselerdi… Sana yemin ederim, büyük çoğunluk, bu acı ve ağrıdan kafayı yerdi.
Bazen, ağrı nöbetleri sırasında kendimi kaybediyormuşum. En çok zoruma giden de duvarları yumruklamaya çalışmam oldu çünkü o kadar aptalım ki eğer vücudumun başka bir yerine acı verirsem bu lanet beyin ağrısını unutabileceğimi düşünüyorum.
Yirmi üç yaşındayım ve ölmek istiyorum.
Evet, ben kesinlikle ölmek istiyorum çünkü bu ağrılara ve acılara dayanamıyorum ama bu şekilde beynime yenik düşmüş ve aciz bir şekilde ölmek yerine, kendi seçtiğim anda ve sessizce gitmek istiyorum. Hayallerimi, umutlarımı ve birkaç anımı benimle birlikte gömsünler istiyorum.
Ne var, biliyor musun? Aslında beni en çok yoran şey, beynim değil; insanlar. Kemoterapi sırasında karşılaştığım, tanıdığım-tanımadığım herkesin “Sen çok güçlü bir kızsın.” demesinden bıktım. Ben güçlü değilim! Benim canım çok yanıyor, anlayabiliyor musun? Canım çok acıyor… Ben, buna dayanamıyorum.
Güçlü olsaydım, dayanırdım.
Topuklarıma batan iğnelerden, ellerimi delerek damarlarıma ulaşan serumlardan o kadar sıkıldım ki…
Güçlü olsaydım, bunlara da dayanırdım.
Dayanamıyorum. Direnemiyorum.
Aslında ailem, arkadaşlarım, sevdiğim her şey ve kalbimi teslim ettiğim adam için direnmeye çalışıyorum ama kusuruma bakmasınlar, yapamıyorum.”
***
Muhabbetimizin en başında da söylediğim gibi şahsıma sarf edilen hiçbir kelime ya da cümleyi asla unutmam ve beynimin içi yüz binlerce cümle ile doludur. Bunların içinde her hatırladığımda yüzümü güldüren cümleler olduğu gibi aklıma geldikçe beni gerçekten sinirlendiren, üzen ya da canımı sıkan cümleler de bulunmakta. Demem o ki beynimin içi, gerçek bir cümle mezarlığı ama konumuz bu değil…
Senden; kibirden ve kendini ölümsüz sanma sanrından kurtulmanı, en azından birkaç şımarıklığını törpülemeni ve kendini, birilerinin esiri yapmadan, sadece kendin olarak onaylamanı isterdim ama bu, benim haddime değil. Bunu, ancak sen isteyebilir ve hayatına geçirebilirsin. Ben ancak tavsiye ederim ve biliyorsun, tavsiyemi beğenmezsen bana her zaman iade edebilirsin.
Efsane bir tavsiyem daha var: Şu malum virüsten dolayı evde kalmaktan mütevellit, bunalımdan bunalıma koşan ve kendini hapiste hisseden tayfadan biriysen de az önce cümlelerini paylaştığım o genç hanımdan biraz ilham alabilirsin. Büyük kitleler halinde kafayı yemeden önce, insanların birçoğunun aslında ne kadar ciddi zorluklarla savaştığını, bu savaşlardan ise çok az bir kısmının galip çıktığını; insan kitlelerinin üzüldüğü, ağlayıp zırladığı ve hayatlarını cehenneme çevirmesine izin verdiği bir sürü şeyin/olayın, bu insanlar için sadece gülüp geçilecek birer küçük detay olduğunu bilselerdi, muhtemelen evde ekmek yapmak suretiyle “hapis” hayatını renklendirmeye çalışmak yerine, şu andan itibaren hayatının kalanı için muhteşem bir “mutlu olmaya çalışacağım” programı yazarlardı.
Siz insanlar… Beni yoruyorsunuz ama buna rağmen bütün iyilik meleği modum ve içten sevgimle sizin için bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Hayır, inanma. Tamamen uydurdum. Halen büyük çoğunluğunuzu sevmiyorum ve sonsuza kadar yalnız kalmayı tercih ediyorum. Bu cümleleri de hastane odalarında ölmek için bekleyen ya da yaşama tutunmak için direnen, kollarındaki serumlardan sıkılmış, beyaz tavana bakarak hayal kurmaktan yorulmuş, tatsız hastane yemekleri yerine pizza yemenin hayalini kuran, acılarının hafiflemesi için sevdiği insanlarla zaman geçirmek adına doktorlardan izin almak zorunda olan, ağrı-acı nöbetleri sırasında vücudunun her hücresine sağlam küfreden ve böylece intikam aldığını düşünüp rahatlayan binlerce hastaya hediye ediyorum.
Sen de git hamur mayala, ev hapsindeyken ne kadar çok acı çektiğini sergilemek için video çekip paylaş, ne bileyim işte parasızlıktan, maaşının yetmemesinden ya da hoşlandığın zat-ı muhteremin seni umursamamasından vs dolayı bunalıma gir. Onu da ben mi söyleyeceğim? Sen kendin halledersin ya, sana güveniyorum. Eminim ki bunalıma girmene yardımcı olacak binlerce harika bahaneyi, saniyeler içinde bulabilirsin.
Hadi bakalım, kolay gelsin.
Bir ara görüşürüz diye tahmin ediyorum.
Şimdilik bu kadar yeter.
Düşüncelerime tercüman oldun. Evde sağlıklı olduğuna, evde kalabildiğine sevinmeyen, evde nasıl hapis olduğundan mütemadiyen şikayet edenlere şaşıyor ve gülüyorum.
Fazla sert, fazla iğneleyici ama gerekli. Bence bu sertlikten ders çıkarmam lazımdı. İşime geldi.
Tavrını biraz daha yumuşatmanı isterdim ama bu haliyle de oldukça yararlı.
Teşekkür ederim.
Haddini aşan bunalımar için güzel bir U dönüşü olabilir bu yazı. Hey siz, silkelenin ve kendinize gelin!
Daha önce yazmalıydınız bu yazıyı. Yatarak zamanı değil kendimi öldürdüğümü farkettim. Şimdi ise güzel bir kitaba, yeni bir hikayeye başladım.. Teşekkür ederim..
Hepsi de küçük şeylerle mutsuz olma derneği üyeleri. Şımarıklık! Özentilik! Daha da yazarım ama konumuz bu değil !,)
Hep diyorum; Ali Lidar’ın ruh eşi ,) Ortak özellikleriniz çok. Konumuz bu da değil! ,)
Yazılarının çoğunda ters köşe yapman, samimiyetin, düşündürmen, sorgulatman, yüzleştirmen ve kapanış…
Yazmayı düşündüğün yada düşünmediğin roman kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.. Umarım yazarsın … Umarım karşılıklı Türk kahvesi de içeriz…
Hepimiz umursadigimiz ölçüde depresifiz. Insan çok sıvı bir oluşum içinde olduğu şart ve duruma şekil uydurabilir,daha önce farklı bir yaşanmışlığı olmamış gibi nefese devam edebilir.hayat dediğimiz dizide ise günün rollerini bürünüyoruz,kimimiz ders alınabilecek şekilde güçlü kimimiz yardım etme duygusunu kabartır ibrette madur.inis ve çıkışlardan oluşuyoruz ve beynimiz sonlanmamak amaclı çalışıyor. Nasıl komik değilmi ölecegimizi bildiğimiz halde bir sürü ümit besliyoruz…